Etnisite

Pomaklar 5 ülkede azınlık durumundamıdır ?. Nedir azınlık tanımı ?   

Uzun yıllar olumsuz koşullar altında varlıklarını koruyup günümüze ulaşan Pomaklar, son yıllarda akademik çalışmalara konu olmaya başlamışlardır. Bu çalışmalar genellikle söz konusu topluluğu Balkanlar için bir yerel halk çerçevesi içinde ele alıp geleneksel ilişkilerine odaklanmamiz gerekmektedir. Bu çalışma Pomaklarin kimlik algısı ve kendini tarif etme refleksleri, gelenek, görenek, mekân inançları; tabuları ve ekonomik hayatları bağlamında ele alınmalidir. Ancak, kimlik arayışlarının damgasını vurduğu yakın tarih Pomaklarida etkilemiş ve “kendini tarif etme” duygusu gelişmeye başlamıştır. Bu gerçekler ve çıkarımlar üzerine kurulan çalışmamda ilk olarak azınlık kavramının uluslararası hukukta ifade ettiği anlam üzerinde duracak, ardından da Avrupa Birliği’nin azınlık hakları konusunda geçirdiği tarihsel süreç, günümüzde Birliğin yeknesak bir azınlık politikası oluşturma konusunda üye devletler nezdinde yaşadığı sorunlar da göz önünde bulundurularak değerlendirecegim.
     Köken olarak Latincende küçük, az anlamına gelen “minor” kelimesine dayanan azınlık kavramı geniş (sosyolojik) ve dar (hukuksal) olmak üzere iki açıdan ele alınabilir. Bu çerçevede baktığımızda sosyolojik açıdan azınlık, bir toplulukta sayısal bakımdan azınlık oluşturan, başat olmayan, çoğunluktan farklı niteliklere sahip olan gruba denir. Geniş (sosyolojik) açıdan böyle tanımlanan azınlığın tüm devletlerin kabul ettiği hu-kuksal bir tanımına ise bugüne kadar ulaşılamamıştır. Bununla birlikte, azınlık kavra-mının hukuksal olarak nitelendirilmesinde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyo-nu’nun Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu (bu organın adı 1999’da “İnsan Haklarının Korunması Alt-Komisyonu” olarak değiştirilmiştir) raportörü Francesco Capotorti’nin 1978’de önerdiği azınlık tanımı temel çerçeveyi oluş-turmuştur.F. Capotorti’ye göre azınlık: “Başat olmayan bir durumda olup, bir devle-tin geri kalan nüfusundan sayısal olarak daha az olan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik, dinsel ve dilsel nitelikler bakımından nüfusun geri kalan bölümünden farklılık gösteren ve açık olarak olmasa bile kendi
http://pomakcaogreniyorum.blogspot.de/
kültürünü, geleneklerini ve dilini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu taşıyan gruptur.”

             Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu

   Bu tanım ve buna benzer diğer azınlık tanımları temelinde azınlık olmanın ana öğelerini ortaya koymak mümkündür. Bunlar; farklılık, sayısal açıdan az olma, başat (dominant) olmama, vatandaş (yurttaş) olma ve öz bilince (azınlık bilinci) sahip olmaktır. Azınlık olmanın ana öğeleri olarak belirtilen bu beş koşuldan ilk dördü azınlık olmanın nesnel koşulları, beşinci ve son koşul ise azınlık olmanın öznel koşulu olarak nitelendirilmekte olup, bir ülkede bu koşulların tümünü taşıyan bireyler varsa o ülke-de azınlığın da olduğu kabul edilmekte, ülke devletinin bu gerçeği kabul etmesi veya inkar etmesi 1991’de gerçekleştirilen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) Ce-nevre Azınlık Uzmanları Toplantısı’ndan beri bir şeyi değiştirmemektedir. Ancak bu, her farklılığın azınlık yaratacağı anlamına da gelmemektedir. Nesnel koşulların tamamının mev-cut bulunması durumunda bile, önemli olan öznel koşul yani azınlık bilincidir. Eğer Pomaklarda  azınlık bilinci yoksa, azınlık da yok demektir. Bu son husus da, 1991’de gerçekleştirilen AGİK Cenevre Azınlık Uzmanları Toplantısı’ndan başlayarak uluslararası arenada kabul görmektedir.

       Avrupa Birliği azınlıklar konusunu temelde insan hakları çerçevesinde ele almaktadır. Hatta
bu çerçevede Avrupa Birliği’nin 1990’lara değin insan hakları konusuyla doğrudan ilgilendiği fakat azınlıklar konusuna ilgi göstermediği bile söylenebilir.  Özetlemek gerekirse 1945-1989 arası dönemde tüm devletlerde olduğu gibi Avru-palı devletlerde de azınlıklar konusunda öne çıkan yaklaşım, onların insan hakları konsepti içerisinde ve özellikle de “eşitlik” ve “ayrım gözetmeme” ilkeleri çerçevesin-de korunmalarıydı. Avrupalı devletlere göre insan hakları tüm bireylere eşit olarak ve ayrım gözetmeden uygulanırsa zaten azınlıkların korunması gibi bir sorun olmayacak ve onlara ayrıca haklar tanınmasına da gereksinim duyulmayacaktı. Ancak 1990’lara doğru yaşanan gelişmeler bu yaklaşımın sorgulanmasına ve zamanla da terk edilme-sine zemin hazırlamıştır.  Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Azınlık Hakları  1 Mayıs 2004’te tarihinin en büyük genişleme hamlesini gerçekleştiren Avrupa Birli-ği’ne üye yirmi beş ülkenin azınlık politikalarına genel olarak bakıldığında, henüz tüm ülkelerde uygulanan genel bir azınlık politikası standardının Birlik içerisinde oluşmadığı ve her ülkenin kendi toplumsal tarihi ve yaşanmışlığı çerçevesinde öznel bir azınlık hakları konsepti geliştirdiği görülmektedir.

      Günümüz dünyasında hala (içlerinde Pomakların var oldugu bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de bulunduğu) birçok devlet azınlıkları iç ve dış ilişkilerini istikrarsızlaştıran potansiyel veya fiili bir tehdit olarak görmekte ve bu anlayış çerçevesinde azınlık politikalarını şekillendirmektedir. Nitekim Dogu Avrupa balkan Ülkelerinde  hemen hepsinde birbirinden farklı özelliklere sahip dilsel, dinsel, etnik veya ulusal gruplar bulunan Avrupa Birliği ülkelerinin azınlık politikalarında farklılıklar görülmesinde de Balkan devletlerinin  azınlıklara yönelik sahip olduğu bu olumsuz tehdit anlayışının etkisi vardır. Pomakların varlıklarını sürdürdüğü 5 Avrupa ülkesindede Potansiyel etnik bir tehdit olarak görülmekte asimilasyon politikalarına maruz kalan Bir devletsiz halk eritilmesi gereken bir azınlık olarak görülmektedir. 
Aslında Mesele farklılıklar değil, etnik kimliktir .


   Balkanlar’da ve Orta Avrupa’da ölçütler burjuva değil, feodal kökenlidir. En tepede “devlet kuran” uluslar vardır. Çok halklı imparatorluklar döneminde bunlar sadece (Avusturyalı) Almanlar ve Türklerden ibaret değildi, daha 19. yüzyılın başlarında tüm dünyanın dikkate aldığı kurtuluş savaşlarıyla bağımsız devletler haline gelen Yunanlılar ve Sırplar da bu uluslar arasında yerini aldı. Eğitim düzeyi ve refah bakımından hiçbir Batı ülkesiyle boy ölçüşemeyecek olan Türkiye, Balkanlar’da imparatorluğun mirasçısı olarak sadece Müslümanlarla sınırlı olmayan büyük bir saygınlığa sahiptir.
İkinci sırada “tarihi uluslar” vardır. Habsburg monarşisi döneminde bunun anlamı, bir zamanlar bir hükümdarlıktan doğan soylular sınıfına sahip olan, fakat daha sonra tanımlanmış “tarihi” haklarla imparatorluk tacının hâkimiyeti altına giren uluslardı. Hepsinden önce de Macarlar için geçerliydi bu, en sonunda Macarların Habsburg’la imparatorun kendisi dışında bir bağı kalmadı. Pomaklar,  Bohemyalılar ve Hırvatlar da “eski” (ve elbette tartışmalı) haklara sahip “tarihi milletler”dendir.

Yok olan Pomak Kültürünün son Hüzünlü çığlıkları bu sesler.
    2 bin yıllık bir kültürün sahibi, taşıyıcıları onlar. Çok kırıldılar. Tarihteki “ilk soykırım” olarak kabul edilen katliamlara maruz kaldılar. İçe kapanıklar. Zira hem inançları, hem de yıkıcılığa  kurban olmaları  deneyimle sabit “ artık kimseye güvenmiyorlar. dünyada varlığını sürdüren en eski kültür , en eski insan topluluklarından biri olan Pomakları  duymak, anlamak  insanın, zarfa değil mazrufa bakması gibi, manidar. Pomakların  toprakla kurduğu ilişki,  güçlü geleneği, dilleri, ritüelleri, “dreaming stories”leri, simgeleri, topluluk algısı farklı ve devletsiz bir tarihleri var. Kökleri derinde, bu kültürün bugün yüz yüze kaldığı sorunlar ise, köksüzleştirme politikalarının bir sonucudur.