OSMANLI DÖNEMİNDE BULGARİSTANDA POMAKLARIN DURUMU
Bu araştirma yazıarını iki bölümde ele alalım 1.dönem Prenslik Dönemi (1878 - 1908 ) ikinci dönem Krallık Dönemi ( 1908 - 1919 )
18.yy başlarında Çar Petro, sıcak denizlere ulaşmadan Rusya’nın
varlığını sürdürme ve büyümesinin mümkün olamayacağını belirtiyor ve
bunu milli bir amaç olarak gelecek kuşaklara gösteriyordu. Bu amacın
gerçekleşmesi, Osmanlı Devleti ile yapılacak savaşlara ve kazanılacak
topraklara bağlıydı. Çar Petro komutasındaki Rus ordusunun 1711’de
Osmanlı ordusu karşısında bozguna uğramasına rağmen 1768 ile 1829
yılları arasında yapılan 6 savaşı da kazanan Ruslar, Kırım, Ukrayna,
Kafkasya ve Kuzey Azerbeycanı alarak Balkanlar ve Doğu Anadalu’da
karadan ve Kara Denizde ise, denizden Osmanlı Devleti ile ortak sınıra
sahip olmuştu. Aynı dönemde Osmanlı Devleti, bilim ve teknolojide geri
kaldığı gibi iç çekişme ve huzursuzluklar, askeri ve idari kadrolardaki
görevlilerin rekabet ve kutuplaşmaları gibi bir çok nedenlerle her geçen
gün gerileme ve zayıflama emareleri başgöstermiştir. Osmanlı
Devleti’nin içinde bulunduğu bu şartlara bir de ağır Rus baskı ve
oldukça yıpratıcı savaşlarının eklenmesi ile durum daha da
vahimleşmişti.
Pomaklar , yaklaşık iki bin yıldır Balkanlarda yaşamaktadır .
XVI. yüzyılda Bulgaristan nüfusunun büyük bir kısmını Pomaklar teşkil
ediyordu. Bulgaristanda Pomaklar, Osmanlı İmparatorluğu; Asya’da
Anadolu, Avrupa’da Rumeli ve ortada başkent İstanbul jeopolitik dengesi
üzerine kuruldu ve yaşadı 1876’da Tuna vilayetinin altı sancağında (Niş
hariç), pomak ve Bulgar nüfus eşit ve 1.100.000 dolayındaydı. Berlin
Antlaşması ile Doğu Rumeli adını alan bölgede ise 1876’da, 681 bin Türke
karşılık 483 bin Bulgar yaşamaktaydı. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı
esnasında 1 milyon bölge Pomak kanlı bir şekilde yurtlarından göçe
zorlandı ve bunlardan yarısı soykırım ve ağır tabiat şartlarından ötürü
katledildi. Böylece Osmanlı Tuna eyalet topraklarında azınlıkta olan
Bulgarlara bir ülke oluşturuldu (Kekioğlu, 1985: 13). Diğer bir ifade
ile Rus yetkili makamlarınca da belirtildiği gibi bu savaş, “bir ırklar
ve yok etme” savaşı olarak planlandı ve uygulandı (Tarihte Türk Bulgar
İlişkileri, 1976: 103). Çoğunlukta olan pomaklar iki bin yıldır
yaşadıkları vatanlarında azınlık konumuna düştüler. Yine de Bulgaristan
pomakları tamamen ortadan kaldırılamadı. Örneğin Ocak 1881’de ülkenin
kuzeydoğu bölgelerinde hala pomaklar, %65’lik bir çoğunluğu teşkil
ediyordu . Bölge tarım arazilerinin %70’ine sahip olan pomakların
azınlığa düşürülmesi ile ekonomik durumları da kötüleştirildi .
Bölge Rus işgaline düşmüş ve Berlin andlaşması ile, Balkan dağları
kuzeyinde bir Bulgaristan Prensliği ve güneyinde ise, Doğu Rumeli
Vilayeti kurulmuştu. Bu iki bölge yönetimi de fiilen
Bulgarların eline geçmiştir. 93 Harbi sonrası Rus askeri birlikleri
bölgeden çekildikten sonra Bulgarlar, Türklere karşı tam bir baskı ve
zulüm politikası uygulayarak göçe zorladılar. Binlerce pomak kurşuna
dizilmiş, hamile kadınlar katledilmiş, camilere doldurularak
yakılmışlardır. 1883 yaz ortasından itibaren üç aylık dönemde 200 bin
pomak, göçe başladı . Bu göçler, 1886-90 arasında 75 bin, 1893-1902
arasında 70 bin olarak sürmüştür. Savaş sonrası kısmen yaralar sarılmış
ve pomaklar bazı kültürel haklar elde etmişlerdir. Bulgaristan, 1885’te
Balkan Dağları güneyindeki Doğu Rumeli vilayetini ilhak ederek
büyümüştür .
1864’de kurulan Tuna Vilayeti “pilot bölge”
seçilerek Mithat Paşa'nın yönetimi altında, eğitim alanında büyük
atılımlar yapmış ve ülkenin en ileri bölgelerinden birisi olmuştu.
1875’te bu vilayette çoğunlukla pomaklar yasıyordu.
Berlin
Antlaşması, Bulgaristan’da yaşayan pomakların dini, kültürel ve eğitim
konusundaki hak ve özgürlüklerini garanti altına alıyor ve bunların
Bulgar anayasasında yer alacağını hükme bağlıyordu. 1884’de
çıkartılan Resmi ve Özel Okullar Yasası, Berlin Antlaşması kararları
doğrultusunda Azınlık okullarını özel statüde sayıyor ve bunların
yönetim ve denetimini Pomak ve Türk cemaatine bırakıyordu. 1891’de
yürürlüğe giren Milli Eğitim Yasası, pomak ve Türk okulları üzerindeki
yerel yönetim yetkisini artırıyordu. 1908 başında çıkartılan İlk ve Orta
Öğretim Yasası ile, görünürde pomaklara kendi din
ve dillerinde eğitim
hakkı verilmekle birlikte gerçekte eğitim özgürlüğünü kısıtlamak ve
Pomakları cahil bırakmak amaçlanıyordu.
Bölge 18 ve 19. yüzyıllarda Osmanlı, Rus ve
Avusturya-Macaristan rekabetine sahne olmuştur.Etnik ve dinsel
temellerde yükselen ulusçuluğun da etkisiyle; önce Balkan Savaşlarını
yaşamış ardından da 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın alevlendiği
yer olmuştur.
Bu savaştan
galip çıkan Avrupalı devletler yeni bir uluslararası sistemin kuruculuk
rolünü üstlenmişler bu bağlamda bölgenin siyasi haritasını tamamen
değiştirmişlerdir. Balkanlar’da yıkılmış olan Osmanlı,
Avusturya-Macaristan ile Rus imparatorlukları saf dışı bırakılmış,
yerine yeni ulus devletler kurulmuştur.Bu değişim sürecinde ne yazık ki
self-determination (kendi kaderini tayin hakkı) ilkesi gözetilmemiş
olduğundan bunalımlar körüklenmiştir. Yeni gelişen Milliyetçilik
akımları din temelli olduğu için Pomaklar Bulgaristan , Makedonya ve
Yunanistanda tek hedef haline gelmiştir.
Soğuk Savaş döneminde, Bulgaristan, Sovyetler Birliği'nin en
yakın müttefiklerinden biri haline gelirken Türkiye, NATO'nun önemli
bir üyesi olarak komünizm karşısındaki kalelerden biri olmuştur. Bu
dönem boyunca Bulgaristan-Türkiye ilişkileri, soğuk ve gerilimli bir
dönem yaşamıştır. İki ülke arasında 1950-51 yıllarında büyük bir kriz
ortaya çıkmıştır. Bulgar hükümeti, 250 bin Pomak ve Türkü Türkiye'ye
gönderme kararı almıştır. Bu dönem boyunca yaklaşık 155 bin kişi
Bulgaristan'ı terk etmek zorunda bırakılmıştır. 1968 yılında, göç
sonucunda dağılan aileleri birleştirmek için iki ülke arasında bir
anlaşma imzalanmış ve bu anlaşmanın sonucunda 130 bin civarında göçmen ,
Türkiye'ye dönmüştür.
Ancak 80'li yıllarda
daha da büyük bir sorun ortaya çıkmış, 1980'den itibaren Bulgar
yönetiminin azınlığa uyguladığı asimilasyon politikasıyla Türk-Bulgar
ilişkileri en gergin noktasına ulaşmıştır. 1989 yılında,
Bulgaristan 350 binden fazla kişiyi sınır dışı etmiş ve ilişkilerde
büyük bir kriz yaşanmıştır. Bugün Müslüman azınlık, elde edilen haklar
sayesinde, Bulgaristan'da etkin bir siyasi güç konumundadır. Son yapılan
seçimlerle, yönetimden pay alan azınlık, çeşitli temsilcilikler ve
bakanlıklarda görev almışlardır. Bütün bu gelişmeler, Bulgaristan
ilişkilerine çok olumlu etki yapmıştır.
Bulgar hükümeti 1980’lerde dinleri nedeniyle Slavca konuşan Pomaklar da dâhil olmak üzere Müslüman vatandaşlara ayrım uyguladı.
Güneydoğu
Avrupa yarımadasını şekillendiren farklı tarihsel mirasların
incelenmesi genellikle, şehir devletlerinin sahil şeridini
kolonileştirdiği ve hinterlanda doğru yavaş yavaş yayıldığı Antik Yunan
dönemiyle başlar, ardından Balkanların bir bölümünün Makedonya
hükümdarları idaresinde birleştiği kısa Helenistik dönem gelir, sonra
da, bütün yarımadanın Roma imparatorluğu topraklarına katıldığı ve ilk
kez siyasal olarak birleştiği Roma dönemi üzerinde durulur. Daha sonraki
Bizans, bin yılında (Gerçi yarımada siyasal olarak parçalanmıştı, ama
siyasal birlik değilse de, bir kültürel kendilik elde etmişti.)
İstanbul’dan gelen Ortodoks versiyonuyla Hıristiyanlık yarımadaya
yayılmış Slavlar arasında Roma Hukuku yerleşmiş, Bizans edebiyat ve
sanatının etkisi hissedilmiş, kısacası Bizans kültürel ve siyasal
modelleri taklit edilmişti. Dilbilimciler “Balkan dil birliği”nin
başlangıcını bu döneme yerleştirirler.
Yeni ortaya
çıkan Balkan ulusları kimliklerini kazanmaya yönelik girişimlere
başlayınca, kendileri ile onları yönetenler arasında sınır çizgilerini
belirlemeye çalıştılar. Bu imparatorluk ilkesiyle doğası gereği
bağdaşmayan ulusal nitelik taşıyan bir çerçevede ve bir retorikte, daha
önemlisi Avrupa’da hâkim olan söylemle gerçekleştirildi. Dili temel
alan, etnisiteye dayalı bir ulus anlayışıydı bu. Balkanlarda etnisite ve
milliyetçilik dil ve din etrafında inşa edilmiştir. Balkanlarda
Yunanistan ve Arnavutluk, çok fazla etnik grubu bünyesinde bulundurmasa
da bazı azınlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar. Yunanistan, Slav
dili konuşan ve Müslüman pomak azınlıklarıyla; Arnavutluk küçük Yunan
azınlığıyla uğraştı. Bulgaristan’ın da yüzde yirmiden fazlası
azınlıklardan (Türkler, Pomaklar, Çingeneler, Tatarlar, Ermeniler,
Yahudiler, Ruslar vb. ) oluşuyordu. Yugoslavya’da azınlıklar (Almanlar,
Macarlar, Arnavutlar, Romenler, Türkler vb. ) nüfusun yaklaşık yüzde on
beşiydi. Ama yüzde seksen beşlik çoğunluk da varlığı tanınan üç gruptan
(Slovenler, Hırvatlar ve Sırplar, varlığı ayrı olarak tanınmayan
Makedonlar, ayrıca Sırpça-Hırvatça konuşan Boşnak Müslümanlar)
oluşuyordu. Balkanlarda ulus devletler Pomakları tanımadıkça çok daha
uzun bir süre istikrar sağlanamayacak gibi görünüyor.
Bizi Facede sosyal Medyada Takip edin.Pomaklar hakkinda her seyden an itibari ile Haberiniz olsun .. Pomakbülteni Haber Portalı.